Şiir

Şiir
Ben Osmanlıyım

Okudum Not Aldım

Okudum Not Aldım
Hayatta İki Şey

Türkçe... (Mi?)

Türkçe... (Mi?)
Tehlike...

Okudum Not Aldım

Okudum Not Aldım
Ne Çıkar Ateşböceği Sansalar Bizi…

100. Yıl

28 Nisan 2009 Salı


Günü gününe 100 yıl önce, 27 Nisan 1909’da, İkinci Sultân Abdülhamîd tahttan indirilmiş, Osmanlı terminolojisi ile yazalım; hal’ edilmişti.
Tarihimizin en utanç verici bir tablosu içinde tahttan indirildiği zaman, Osmanlı Türk İmparatorluğu Orta Afrika ile Hind okyanusu ve adriyatik arasında uzanıyordu. Tahttan indirenler hakkında “Devleti 10 sene idare edebilirlerse bir asır idare ettik diye öğünsünler!” kehanete benzer öngörüsünü söyledi. 10 yıl sonra 1919’da düşman, İstanbul’u, Edirne’yi, İzmir’i, Bursa’yı, hasılı imparatorluğumuzun bütün taht şehirlerini işgal etmiş bulunuyordu. 10 yıl boyunca devlet çok kanlı bir yönetim yaşamıştı.
Bir İngiliz-İttihatçı komplosu olan 31 Mart sonunda, hiç ilgisi olmadığı, meşrûtiyet (taçlı demokrasi) anayasası gereği zaten devleti yönetmediği ve hiçbir suretle sorumlu tutulamayacağına rağmen, tahttan indirildi. 33 yıllık bir saltanatta gösterdiği direnç, dış politika dehâsı, bayındırlık ve eğitim politikası, başta İngiltere, imparatorluğumuzun düşmanlarını ürkütmüştü.
Amcası Sultân Abdülaziz’in 30 Mayıs 1876’da tahttan indirilip 5 gün sonra alçakça öldürülmesi, Osmanlı şevketini pek kötü şekilde vurdu. Uzun ve kıt’alar aşan tarihimizde imparatorluk yetenek ve şuurunun son gerçek temsilcisi olan Sultân Abdülhamîd’in tahttan indirilmesi ise, o şevketin sonu oldu. Balkan (1912-13) ve Cihan (1914-18) savaşları büyük felâketlerini, 1918’deki ölümüne kadar tahtta kalabilseydi Sultân Hamîd’in önleyeceği, devleti bu savaşlardan masûn tutacağı, bütün derin tarihçiler tarafından kabul edilmiştir.
Türk tarihinin ve muhtemelen cihan tarihinin en büyük ailesi, hanedanı olan, 20’ye yakın üyesi açık şekilde dehâ eseri gösteren Osmanoğulları’nın kıymetinin bilinmediği âşikârdır. Avrupa’da hükümdarlar hayatlarının sonuna kadar tahtta kalıp devletlerinde istikrârı oluşturmuşlardır.
Bizde Osman Gazi’den Sultân Vahîdeddîn’e kadar (1281-1922) 38 hükümdarımızın yalnız 18’i eceliyle öldü. 20’si tahttan indirildi veya öldürüldü. Türk tarihi bakımından çok olumsuz tablodur ki, Avrupa tarihinde görülmez.

Yılmaz Öztuna
27 Nisan 2009 Pazartesi
Türkiye Gazetesi

Bakış açısı…

23 Nisan 2009 Perşembe


Bir davet sonrası evimi temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam, pek çok arkadaşım var demektir.
Faturalarımı ödeyebiliyorsam, bir işim var demektir.
Eteğim veya pantolonum biraz sıkıyorsa, aç kalmıyorum demektir.
Gölgem beni izliyorsa, güneş ışığını görebiliyorum demektir.
Otobüsten indiğim yerden, iş yerime kadar olan yolu uzun buluyorsam, yürüyebiliyorum demektir.
Hükümet hakkında eleştiri yapabiliyor ve bu eleştirileri başkalarından da duyuyorsam, konuşma özgürlüğümüz var demektir.
Durakta beklerken, yanımda duran adam anahtarıyla oynuyor ve bu sesten rahatsız oluyorsam, işitiyorum demektir.
Camları silmem, çatıyı tamir etmem gerekiyorsa, bir evim var demektir.
Doğalgaz faturam yüksek geliyorsa, ısınıyorum demektir.
Yığınla yıkanacak ve ütülenecek çamaşırım varsa, yığınla giyeceğim var demektir.
Akşamları kendimi yorgun hissediyorsam ve bacaklarım ağrıyorsa, o gün üretici olmuşum demektir.
Ve bütün bunların farkına varabiliyorsam, mutluyum demektir.

Arkadaşlık üzerine…

22 Nisan 2009 Çarşamba

Sıradan bir arkadaş, sizi ağlarken görmez. Gerçek arkadaşın omuzları, sizin gözyaşlarınızdan sırılsıklam olmuştur…
Sıradan bir arkadaş, sizin anne ve babanızın adlarını bilmez. Gerçek arkadaş ise, onları adres defterine not eder...
Sıradan bir arkadaş, verdiğiniz davete bir hediye getirir. Gerçek arkadaş ise, hazırlığınıza yardım etmek için erken gelir ve geç saatlere dek temizlik için yardım eder…
Sıradan bir arkadaş, uyurken ona telefon etmenizden nefret eder. Gerçek arkadaş ise, sizin neden bu denli geç saatte aradığınızı sorar ve bir problem olmadığını öğrenmek ister…
Sıradan bir arkadaş, problemlerinizi araştırmak için sizinle konuşur. Gerçek arkadaş ise, problemlerinizi çözmek için araştırır…
Sıradan bir arkadaş, sizin hissî hayatınızı merak eder. Gerçek arkadaş ise, sizin o konudaki acılarınızı paylaşır…
Sıradan bir arkadaş, evinize geldiğinde misafir gibi davranır. Gerçek arkadaş ise, buzdolabını açar, kendine yiyecek bir şeyler hazırlayıp, kendi evindeymiş gibi davranır…
Sıradan bir arkadaş, onunla tartıştığınızda arkadaşlığınızın sona erdiğini düşünür. Gerçek arkadaş ise, tartışmalarınızın aranızdaki dostluk bağını bozmayacağını bilen kişidir…

:)

18 Nisan 2009 Cumartesi


Anlamak


Türkçe... (Mi?)



Tehlike...

Okudum Not Aldım

15 Nisan 2009 Çarşamba

"Pek çok insan “gemisinin” limana gelmesini bekler…
Ama geminin onları bulması ve yanaşması için önce bir liman hazırlamaları, bir deniz feneri ve bir iskele inşa etmeleri gerektiğini unuturlar… O zaman “gemileri” başka bir limana gider…"

John Columbus

Müşfika Sultan'ın edebi

"2. Abdülhamid Han’ın hanımı Müşfika Sultan, kocasının vefatından sonra ve kızının da Avrupa’ya sürgün gitmesi üzerine, İstanbul’da yıllarca yalnız yaşar.
Ayşe Sultan annesini defaatle Avrupa’ya yanına çağırmasına rağmen bir türlü gitmeye yanaşmaz, bunun sebebini soranlara ise:
“Efendim takva sahibi bir zattı. Harem ağaları bile başlarını kaldırıp yüzüme bakmazdı. Avrupa’ya gittiğimi, yüzümü yabancı erkeklerin gördüklerini kabrinde hissederse güceneceğini, azap duyacağını düşünürüm. Onun için de kalbime taş basarak yıllar yılı dar-ı dünyada evlâdımın hasretine katlanırım” diye ibretli bir şekilde cevap verir."
 

2009 ·Vefâ Arşivi by TNB