Şiir

Şiir
Ben Osmanlıyım

Okudum Not Aldım

Okudum Not Aldım
Hayatta İki Şey

Türkçe... (Mi?)

Türkçe... (Mi?)
Tehlike...

Okudum Not Aldım

Okudum Not Aldım
Ne Çıkar Ateşböceği Sansalar Bizi…

Eski bir bakkal arıyorum

9 Şubat 2010 Salı

Yine öyle olmaya başladı...
Zaman durdu sanki yavaş yavaş... Hayat durdu... İnsanlar üç boyutlu bir tablonun figürleriydi artık...
İnsanlar, mekân ve eşya...
Hayır şaşırmadım...
Uzun süredir böyle oluyor...
Ünlem ve soru işareti yok artık benim için...
Her şey sıradan...
Her şey...
Ellerimi cebime soktum...
Bu üç boyutlu tablonun içinde yaşayan tek şey bendim...
Yürümeye başladım...
Sokaklar...
Her seferinde hesapsız dostluğunu sunan ve beni her halimle kabullenen sokaklar...
Sokaklarla konuşmak ve yürümek...
Onun sohbeti yormuyor. Beni anlıyor.
Anladığını biliyorum...
Eskiden bakkallar vardı... (Hâlâ var ama, onlar eski bakkallar gibi kokmuyorlar...) Teneke kutuların içinde bisküviler, cam kavanozda misketler, leblebi tozu, büyük tepsilerde yoğurt, üç - beş çuval bakliyat vs...
O bakkallar var ya...
O bakkallar içimizden biriydi...
Onların göreviydi sanki bakkallık... Rızık vasıtası olmanın ötesinde bir görev...
Eskiden bakkallar hep aynıydı ve değişmezlerdi...
Vitrin aynı vitrin, satılan mallar aynı mal, yoğurt tepsilerinin yeri aynı ve aynı güler yüz ve aynı şükür her gün...
“Bereket versin...”
Muhatabımız bakkal amcalar değil artık...
Muhatabımız alışveriş arabaları ve kasiyerler... “Bu markette kredi kartı geçiyor mu?...”
“Bereket versin...”
Hayır, bereket yok...
Babamın, akşam eve gelirken getirdiği büyük kesekağıdının içindeki üç beş şey, günler süren zenginlikti...
Kesekağıdı bile... Eski gazetelerden mamul o kesekağıtları, epeyce kullanıldıktan sonra mutlaka açılıp okunur ve sonra soba tutuşturulurdu...

“Beş kilo portakal...”
O kış akşamın mutluluk sebebi...
“Beş kilo portakal...”
Babam birkaç portakal kabuğunu büyük keyifle sobanın üstüne koyardı.
Mutlu olmak için bahaneler üretmiyor, mutlu olabiliyorduk...
Stres gidermek için grosmarketlere yaptığımız seyahatler nefes almamıza yetmiyor... Poşetler dolusu alış veriş hayatımıza “beş kilo portakal” kadar zenginlik katmıyor...

Ellerim cebimde yürüyorum...
İnsanlar geçiyorum...
Vitrinler geçiyorum...
Otobüs durakları ve kalabalıklar geçiyorum...
Tablonun en ücra köşelerine kadar gidiyor, eski bir bakkal arıyorum...
ulletulletullet
Hep böyle oluyor...
Zaman duruyor sanki yavaş yavaş...
Üç boyutlu bir tabloya dönüşüyor hayat...
Hiç hayret etmiyorum...
Hiç şaşırmıyorum...
Ama üzülüyorum...
Bir eski bakkal bulamadım diye ağlıyorum hatta...

Dünya Hali
Murat Başaran
05 Temmuz 2006 Çarşamba
Türkiye Gazetesi

0 Yorum:

Yorum Gönder

 

2009 ·Vefâ Arşivi by TNB