Şiir

Şiir
Ben Osmanlıyım

Okudum Not Aldım

Okudum Not Aldım
Hayatta İki Şey

Türkçe... (Mi?)

Türkçe... (Mi?)
Tehlike...

Okudum Not Aldım

Okudum Not Aldım
Ne Çıkar Ateşböceği Sansalar Bizi…

Atmayın!

3 Mart 2010 Çarşamba


Türkçe’mizde yeni bir ifade peyda oldu. Çok eski bir fiil birden yeni bir mânâ ve kullanımla dilimize yapıştı: “Atıyorum.” Ekranlarda konuşan, program yapan zevat da dahil, bir “atıyorum” modası almış başını gidiyor. İki lâfın arasında bir “atıyorum”. Bilhassa gençlik “atmak”la meşgul. Bu da nedir, bunlar ne atıyor, nereye atıyor derken anladım ki “atıyorum” fiili “meselâ” yerine kullanılıyor. Öztürkçe akımı “örneğin” diye bir garâbet doğurmuştu, şimdi o da demode olmuş, artık herkes atıyor! Atan atana! Nerden, kimden çıktı bu garip ifade, bilmem!
Karşınızda konuşan “atıyorum şöyle, atıyorum böyle...” derken, insanın “Hadi at bakayım! At bakayım!” diyesi geliyor. Ya da “Atam tutam men seni, şekere katam men seni” diyen türküyü mırıldanası... Bizim dilimizde hava atılır, kurşun atılır, ok atılır, taş atılır, yumruk atılır, ortaya fikir atılır, gol atılır, kulaç atılır, dikiş atılır, adım atılır, işe el atılır, yemeğe tuz atılır, suç üzerine atılır, mektup atılır, ileri bir tarihe atılır, -hatta şimdiki gençler bilmez ya- pamuk atılır. Kelime bahsinde ise “lâf atmak” vardır, bu deyimin ne mânâya geldiği de hepimizin malumudur. Kelime bahsinde bir de “yalan ve abartılı söz söylemek,” ya da “bilmeden söylemek” mânâsına “atmak” vardır. “Atma Recep, din kardeşiyiz” deriz hani. “Misal gösteriyorum, örnek veriyorum” anlamına “atıyorum” hem gramer olarak yanlıştır, hem estetik olarak çirkindir. Acaba insanlarımız doğru lâf etmez oldular, bilir bilmez konuşur oldular da onun için mi durmadan “atıyorum” diyorlar?!.
Okullar bu ay açılıyor. Eğitimcilerin bu meseleye eğilmelerini rica ediyorum. Öğrencilerine “atıyorum” fiilinin “meselâ” yerine geçmeyeceğini iyice belletmeliler. Dilimize yerleşmiş yüzlerce yıllık kelimelerden korkmamayı, o kelimeleri doğru kullanmayı öğretmeliler. “Meselâ” diyebilmeyi öğretmeliler. Ne yazık ki, bir “dershâne nesli” yetiştiriyoruz. Dershânelere taşınıp binlerce test çözerek; “a, b, c, d, hiçbiri” seçeneklerinden birini işaretleyerek eğitim hayatlarını geçiren çocuklar... Testlerden arta kalan zamanlarını da cep telefonu ve internet haberleşmeleri dolduruyor. O cephedeki konuşmalarda nasıl bir dil dejenerasyonunun hüküm sürdüğü de bilinmeyen şey değil. Doğru dürüst konuşmayı ve yazmayı öğrenmeye, iyi eserleri okumaya zamanları kalmayan bir gençlikle karşı karşıyayız. Eğitimcilerimiz bu gidişata çare bulmalı.
Cep telefonu demişken... Cep telefonu şirketleri bazı meslek grupları arasında sınırsız ve bedava -ya da neredeyse bedava- konuşma hakkı veriyor. Öğrenci öğrenci ile, öğretmen öğretmen ile, polis polis ile... Konuş konuşabildiğin kadar! Bu kadar lüzumsuz ve zararlı bir sistem olamaz. Ne yana dönseniz bir eli cep telefonu ile kulağında, dudakları kıpır kıpır oynayan, gözleri sersem sersem bakan biri... Yahut parmakları cep telefonunun tuşları üzerinde çevresi ile irtibatını koparmış biri... Hele gençlerin sermayesi sigara paketi, çakmak ve cep telefonu olmuş. Telefon şirketleri bu saçmalığa son vermelidir. Bu bir hizmet değildir. İnsanların zamanını çalıp enerjisini tüketip sağlığını bozup bütün melekelerini bir telefon cihazına esir ederek dumûra uğratmak hizmet değildir. İnsanların zamanı, enerjisi ve sağlığı bu kadar beyhûde yere sarf edilmemeli. Eli kulağında, her gün iki-üç saatini telefonda geyik muhabbeti ya da mesajlaşmakla geçiren bir gencin ne okumaya, ne çalışıp üretmeye, ne düşünmeye vakti ve mecâli kalır. Artık o sadece atabilir! “Atıyorum” galiba cep telefonu neslinin kelimesi...

Amerika Mektubu
Ayşe G. Tunceroğlu
Türkiye Gazetesi
04 Eylül 2006 Pazartesi

0 Yorum:

Yorum Gönder

 

2009 ·Vefâ Arşivi by TNB